Kahperengi

    Yazan: Sis Etiket: »
    Beğeniler


    Yazarı: Hande Altaylı
    Yayın Yılı: Nisan 2012
    Yayın Evi: Doğan Kitap
    Sayfa Sayısı: 322 sayfa
    Tür: Roman

    Kitapta ilk bu paragrafın olduğu sayfayı kıvırmışım okurken. Var demek beni etkileyen bir şey. "Allah sanki cennet ve cehennem gibi yanyana koymuştu bu iki haneyi. Böylelikle Narin de küçük yaşında hem cenneti hem cehenneti görmüştü. Kim ne derse desin, o biliyordu, ikisi de bu dünyadaydı. Yanyana ve omuz omuza..."

    “Yalnızlık tek başına kalmak değil, tek başına kalmaktan kaçmaya çalışmaktır. Bunun için ne kadar uğraşırsan durumun o kadar acıklı hale gelir. Geceyi uzatmak, son bir sigara yakmak, bir kadeh daha içmek, ayak sürümek, bin dereden su getirmek... Bütün bunlar kapının arkasına gizlenmiş seni bekleyen tekilliğinle karşılaşmanı geciktirmekten ve çaresizliği arttırmaktan başka işe yaramaz. Durumu sükunetle kabullendiğin ve onunla savaşmaktan vazgeçtiğinde ise aniden daha az yalnız biri haline gelirsin. Bu konuda bilinmesi gerekenler fazla değildir. Yalnızlıkta ‘çat kapı’ yoktur ve yalnız biri kimsenin hayatının doğal uzantısı olmadığından, biriyle buluşmak için daima randevulaşmak zorundadır. Kimsenin hayatını tamamlamaz ve bunun karşılığı olarak da kimse onun hayatını bütünlemez. Kimileri böyle olmasını tercih ettikleri için, kimileri de kimse onları tercih etmediği için yalnızdır. Yalnız biri sadece aksesuardır. Süslü bir toka, zarif bir kolye, boktan bir kemer ya da bir çift güzel küpe... O kadar. Yoklukları üzüntü verici olsa da kimseyi öldürmez.”

    "Beni teselli etmene gerek yok. Şu anda benimle konuşacak birini istemiyorum. Sadece benimle susacak birini istiyorum."

    "Biliyor musun dedi Fırat,galiba aşk birini unutmamak değil, onu her gördüğünde yeniden hatırlamak. Kaç yıl geçerse geçsin, her karşına çıktığında aynı şekilde hissetmek."

    "Unutulmuş biri olmak kötüydü. Unutulmuş ama unutamamış biri olmak ise korkunçtu."

    Hiç mutlulukla hüzün arasındaki mesafeyi dünya rekoru sayılacak bir hızda koştunuz mu? Hiç görmek için ölüp, ölmemek için görmemeyi yaşadınız mı? Kitap işte buna benzer ve sisli düşünceler altından kafasını çıkaran nice cümleyle dolu. Konu bir klişe aslında. Ama anlatım o kadar güzel, karakterler o kadar doğal yaratılmış ve sizi bir anda kendilerine bağlıyor ki. Su gibi aktı gitti bende bu kitap. İlk 50 sayfayı bile bulmamıştı konunun içine dalıp yaşamaya ve karakterleri hissetmeye başlamam. Yaratılan Yaslıhan bile o kadar gerçekçi ki, eminim okuyan birileri aha burası benim şu yaşımın geçtiği yer demiştir. Çok akıcı bir dille, çoğu insana aşina gelecek karakterlerle ve mekanlarla yazılmış sürükleyici bir roman. Bir alex değil tabii gibi iğrenç bi espri yapasım geldi; bir Tolstoy değil tabii ama Hande Altaylı kadın hem de güncel kadın gözünden olayları ve yaşamları değerlendirme işini iyi yapıyor. Okuyunuz, sıkılmazsınız hatta kitap bittiğinde illa aklınızda bir şeyler kalacaktır.

    Arka kapak yazısı:

    O sabah yatakta gözlerini açtığında ise kendini iyi hissetmiyordu. Bir gece önce Fırat’ı görmek dengesini altüst etmişti. Geçmişin asla sandığımız kadar uzakta kalmadığı gerçeğiyle yüzleşmek, yeteri kadar uzağa gidemediği kaygısını doğuruyordu. Yoksa yıllar geçtikçe güçleneceğine, zayıflıyor muydu insan? Olgunlaşacağına koflaşıyor, dayanıklılığını yitiriyor muydu? Öğreneceğine unutuyor, bildiklerinden şüpheye mi düşüyordu? Geride bıraktığı onca şeyden ve onca yıldan sonra böyle yaprak gibi titremek, kendini başa dönmüş gibi hissetmesine yol açıyordu. Yürümüş, yürümüş ama hiçbir yere gidememişti. Belki de dünyanın yuvarlak olması, daima başladığın yere, yani kendine döneceğin anlamına geliyordu.

    Küçük bir Anadolu kasabasından İstanbul’un ışıklı gecelerine uzanan bir yolculuğun hikâyesi. Sevginin değil, mecburiyetin birlikte tuttuğu bir ailede büyüyen Narin ilk kez âşık olduğunda yolların nihayet daha büyük yollara bağlandığını, o büyük yolların da başka şehirlere, ülkelere kavuştuğunu anlar. Ve biri gittiğinde arkasında bir yol bıraktığını. Ama o yolların nefrete, ihanete de açıldığını anlaması için aradan yılların geçmesi, dostlukların sınanması, kaybedilenlerin bulunması gerekecektir.

    Aşka Şeytan Karışır ve Maraz adlı romanları yayımlandığı yıllarda en çok satanlar listesinden aylarca inmeyen Hande Altaylı’dan yaşamın içinden, samimi ve sarsıcı yeni bir roman.

    5 Kişi Yorum Yapmış.

    1. Yalnızlıkla ilgili paragraf, son cümleleri çok sarsıcı olmakla birlikte altı çizilesi.
      Onu da alıym bakiym. Okumakla ilgili ümidim hala tükenmedi.

    2. Yazarın yalnızlığa dair ilginç düşünceleri var!Yalnızlığın, bunalımların, gel-gitlerin.. diplerde yaşanıldığı anları kendi sisli dünyasından anlatmış sanırım yazar!..evet aslında bildik sıradan bir konu ama bazen o sıradanlığın içinde dahi öyle vurgulayıcı cümleler vardır ki..kitap seni içine alır..

      Ben genellikle otobiyografi, araştırma - inceleme..tarzı kitapları seviyorum..zaman zaman fantastik kurgusal romanlar, ilginç yaşamlar, bilinmeyenler, tarih ve arkeoloji..klasikleri tekrarlıyorum şimdilerde bugünkü algılarımla:))aa...anlayacağın ortalama kitap severim ben:)

      tanıtım için teşekkürler..kahperengi kitabını kabarık listemin durumuna göre sıraya alacağım .)

    3. su says:

      yaklaşık 2 hafta önce bitirdim ve ehh dedim fena değilmiş ! ve fakat hemen peşinden masumiyet müzesine başlayınca aradaki anlatım tarzında ki farkları,okuyucuya geçen duygu yoğunluğunu,detayları,kahramanları görünce de yok dedim masumiyet müzesi bir roman olarak aklımda hep kalacak ama kahperengi bir süre sonra bünyeden gider. yine de okuyunuz efendim :)

    4. evrim says:

      Hmmm.. Tam da su sira okumaya ihtiyacim olan turden bir kitap.. Kasmayan, algisi kolay, konusu beni bizzat ilgillendiren ve saran..
      Tesekkurler Sis..

    5. Sis says:

      okuduğunuz sürece içine alacak ama sonrasında çok derin bir iz bırakmayacak bir kitap arkadaşlar. şekoma katıldım yani. iyi okumalar.

    Siz de Yorum yapın