Gezi' nin Yıldönümü

    Yazan: Sis Etiket: »
    Beğeniler


    3 gün sonra bence kutlama olmayan gezi sürecinde kaybedilenleri anma olması gereken 31 Mayıs 2014 de olacağız. Süreçle ilgili çok yerinde ve mantıklı bulduğum bir yazıyı paylaşmak istedim. Yazının aslı Hakan Bıyıklıoğlu tarafından yazılmıştır ve burada okuyabilirsiniz.

    Bir avuç insanla başlayıp milyonları, hem fiziksel hem de düşünce olarak içine alan bir kültürdür Gezi Direnişi. Çok farklı toplulukların birlikte varolabilmesini simgeler. Hükumete “Hayır, bunu istemiyoruz” ve “Bak! sen de böyle yap” mesajıdır.

    Hepimiz biliyoruz ki, 1 Haziran sonrası, Gezi Direnişi’nde zaman zaman kolluk kuvvetlerine karşılık verme ve barikat kurma gibi eylemler de vardı. Bu eylemlerin sebepleri, nasıl oluştukları, hangisinin “senaryo” olup olmadığı veya kendini koruma amaçlı olup olmadıkları ayrı bir tartışma konusu. Büyük bir çoğunluğu pasif direnişten oluşan Gezi Olayları karşısında hazırlıksız yakalanan hükumetin önünde iki seçenek oluştu:

    1. Sert müdahelelerle karşılık verip olayı bastırma, sindirme. Söylemler ve medya aracılığıyla Gezi’yi kötüleyip, “illegal örgüt”, “vandal”, “molotof” gibi 1980 öncesi terimlerle bağdaştırma. “Bize darbe yapılmak istendi” algısını oluşturma. Bunun sonucunda ise tabanı sıkılaştırıp hareketlendirme.

    2. İnsanları seslerini duyurması için serbest bırakıp, çok gerekli olduğunda müdahele etme. “Tamam, halk istemiyorsa biz de yapmayız kışla falan” deyip, “Biz demokrasiden yanayız, herkesin hükumetiyiz biz” diye de ekleme.

    Hükumet birinci yoldan ilerledi. Bunun çok net bir nedeni var aslında. İkinci seçenek imaja uygun değildi. Van minüt, posta koyma, delikanlı başbakan, biz eğilmeyiz gibi oluşturulan algılarla ters düşecekti. İnsanların kafasında bir zayıflık(!) oluşacaktı. Demokrasi mi yoksa taban mı sorusunun cevabı birinci seçenek oldu.

    Tüm bunların ışığında 2014 Mayıs ayı’na bakalım:

    Okmeydanı olayları: Kolluk kuvvetlerinin başsağlığına giden bir kişiyi, Cemevi’nin bahçesinde vurmasından sonra, olayın özü bu olmalıyken, her türlü mecra aracılığı ile Okmeydanı olayları DHKP-C, Alevilik ve terör ile bağdaştırıldı.

    Köln Mitingi: Çok farklı platformlardan yaklaşık 75.000 kişinin yaptığı barışçıl bir protesto, Başbakan’a Alman Basını’nın yaptığı ayıplar ve Hitler’i referans etme gibi algılandı.

    Soma faciası: 3. gününde müdahele ile biten protestonun sebebi, “Zaten bunlar genellikle Gezi Eylemleri ile cam kıran döken gruplar” söylemine bağlandı.

    Gezicilere referans: Eylül-Ekim 2013′ten beri mitinglerde veya grup toplantılarında çok fazla malzeme yapılmayan Gezi Eylemleri tekrar gündeme geldi. Cam kırma dökme, kolluk kuvvetlerine yapılan karşı koyma ve “molotof” kelimesi sık kullanılıp, Gezi’ye referans verildi.

    Görünen köy kılavuz istemez. Gezi Direnişi’nin yıldönümünde strateji yine aynı olacak. İçerik ne olursa olsun, önemi olmaksızın bir algı yönetiminin malzemesi olacak. Burada en büyük iş bizlere ve muhalefete düşüyor. Gezi Olayları’nın başından sonuna kadar (sonu varsa) muhalefetin algı yönetimi ile ilgili en ufak bir stratejisi olmamıştı.

    “Ağaçlar kesilmesin” ve “AVM yapılmasın” ile başlayan ufak çaplı direniş, iki ayyaş, çapulcu, içki içen herkes alkoliktir ve diğer zıt söylemlerle “hükumetin alayını protesto” direnişine doğru evrildi. Planlanan bir direniş olmadığından dolayı algısı da hesaplanmadı, hatta tabiatı nedeniyle kimsenin umurunda da olmadı.

    Artık hem bizler tarafından hem de muhalefet tarafından amaç ve algı doğru hesaplanmalı.

    One Response so far.

    1. Eline sağlık arkadaşım, ne kadar haklı olsak da, yerden göğe kadar haklı olsak da,
      tüm diktatörler, despotlar gibi Tayyip ve ayakkabı kutusu KRALLIĞI (şu anda ben icat ettim:)) direnecek ve haklı olanları kötü göstermek için her yolu deneyecektir, buna aramıza elinde apo posterli kişileri (belki sivil polis) karıştırmak dahil!

      Bunca yolsuzluk, bunca hainlikten sonra toplumun GEZİ den daha büyük bir örgütle, asker-polis (polisin de hepsi akp li , hain değil ya), vatandaş, chp, mhp, HEPAR birleşip ayaklanması şart oldu, askerin içinde zaten bölünme var, bir kısmı Tayyip'in emir kulu, bir kısmı zindanlarda, bir kısmı bu olanları kınamak için istifa etti..bir birleşsek önümüzde duramazlar...3 gün içinde TBMM yi alırız...artık zamanı geldi 2. Kurtuluş savaşının
      sevgilerimle

    Siz de Yorum yapın